Merhaba, bu kez sizlere etkinlik ya da k-drama postu ile gelmedim sevgili okuyucular.
Bugün günü birlik ailecek gittiğimiz Çeşme gezimizi anlatacağım. ^^ Belki gitmek isteyenler, gidemese de görmek isteyenler olabilir diye paylaşmak istedim.
Aslında Çeşme'ye gitmek gibi bir fikrimiz yoktu, yola çıktıktan sonra otobanda Urla'ya giderken kendimizi Çeşme yolunda bulduk. Yol üstünde verilen ani bir karardı. Sonra dedik tamamdır bugün keşif günü... Arada ailecek bunu yapıyoruz zaten.
Her neyse. Önce Çeşmeye girdikten sonra kısa bir süre sonra Dalyan'da kendimizi çok garip site sarmalında bulduk. Araba bizi "Ladin Otel"in oralara kadar götürdü. Bu görüntüler Ladin Otel'den ve onun karşısında bulunan bir beachten...
Görüntüde bulunan denizi gayet temiz, dibi taşlı ve oldukça derindi. Ladin otelin karşısındaki beach oldukça sığdı. Galiba sonradan doldurulan bir alandı. Otele ait alan tahmin ettiğiniz gibi dışarıya kapalıydı. Harika bir iskelesi vardı ama. Şezlonglar ahşap iskelenin üzerinde tamda güneşe karşıydı.
Site ve evler de harikaydı hani. Sessiz, sakindi... Ah bu arada neden Çeşme tatil gününde kalabalık değildi derseniz... Ne yazık ki İzmir'in incisi Çeşme'de büyük bir sorun yaşanıyor şu günlerde. Denize giren insanlar denizden vücutlarında petrol atığı taşıyarak çıkıyor. Girenler sosyal medyada sürekli vücutlarındaki siyah bölgeleri çekip atıyor. :( Atık denizin dibinde, toprağın altındaymış ve öğrendiğime göre bu sorun 10-15 yıl daha sürebilirmiş, anca temizleniyormuş deniz.
Bugünkü tecrübelerime dayanarak sakin, çok fazla insan akınına uğramayan koyların bu soruna pek karışmamış olduğunu söyleyebilirim. Devam edeyim. :)
Daha sonra yol bizi "Pırlanta" sahiline götürdü. Pırlanta deme sebepleri de bembeyaz kumlar güneşte öyle bir parlıyor ki... Ben abartı falan sanmıştım ama gerçekten harika. İncecik, beyaz kuma sahip... Günü birlikçiler, karavanıyla gelenler... Ortam fazlasıyla cümbüştü. Aşırı bir dalga vardı. Denizi de çok temiz değildi açıkçası. Kuma bir şey diyemem ama deniz... Cık. Birde yanlış bilmiyorsam sörf eğitimi veriliyormuş orada. :)
Oradan da yolumuz "Altınkum"a düştü. Ama orası pek içimizi açmadı ne yalan söyleyeyim. Neden mi? Halk plajına hiç rastlamadık aksine her yer beach... [Ama bildğiniz halk plajı falan varsa oralarda lütfen bana yazın. kkk ] Babam daha önce hep oraların normal plaj olduğunu söyledi. İzmirliyiz ama İzmir'i tanıma ve keşfetme fırsatımız hiç olmayan bir aileyiz desem yeridir. Yani ilk defa tanışıyor gibi gezdik Çeşme'yi. Kaldı ki ben en son 2 yıl önce çalıştığım mimarlık şirketiyle çeşme ölçüsü almaya gitmiştim. Tadını çıkartmak için vaktim yoktu bile... Ay yine lafı dolandırdım. ^^ Ne diyorduk? Heh. Hande Yener'in "Neon" beachi falan hep oralarda bu arada. Fun beachi falan gördük... Evet hani şu tanesi 90 liradan lahmacun yenilen yerlerden... Giriş sadece 60 TL. Üzerinize afiyet bizde gözler büyüdü ve ortamı terk ettik. Tüm gün kalınacak olsa verilebilir ama beş dakikalık için değmezdi.
Daha sonra yolumuza Altınkum'a yaklaşık yarım saat uzaklıktaki "Deliklikoy" ile devam ettik. GPRS bizi öyle bir aldı götürdü ki çok garipti. Gidene kadar doğruluğundan emin olamadık. Ama neyseki doğru bir hedefe vardık. ^^ Deliklikoy ve halk plajına varmak Altınkum tarafından oldukça zordu. Hani derler ya dere tepe düz gittik diye... Aynen de öyle. Ne bir eksiği ne bir fazlası...
Bu harika denize sahip olan yer Deliklikoymuş. Tabi biz bu gezdiğimiz her yeri neredeyse ilk defa görüyoruz. Halk plajında iki sene önce düğün fotoğraf çekiminde bulunmuştum. Fotoğrafçı geride Deliklikoy var demişti. Kısmet bugüneymiş. Bu arada deniz resmen uyuyordu! Çarşaf gibiydi. Ve en önemlisi de Deliklikoy dahil tüm plajlarda lüks tekneler, yatlar vardı. Kim bilir hangi ünlüler dibimizdeydi?
Denizi tertemizdi. Kumsalı yoktu, aksine hep kayalıktı. Sığ mı ya da derin mi yüzmediğim için bilmiyorum ne yazık ki. Ama insanlar oldukça eğleniyor ve sevmiş gibiydi.
Deliklikoy'un ardında gördüğünüz tekneli yer de halk plajı. Keşke unutmasaydım da çekseydim. Giremedik bile. Park halindeki arabalar öyle bir doldurmuşlardı ki orayı... Tepeden görebildik ne kadar kalabalık olduğunu. Açıkçası iğne atsan yere düşmeyecek, insanlarla dip dibe oturmak istemediğimiz için arabayı bir yere park edip inmedik bile.
Oradan da Alaçatı'dan geçtik. Herkes öyle yorulmuştu ki, kimsenin gözü gezmeyi görmedi bu nedenle hemen eve döndük. Ama yine gitmek için sözümü aldım tabi ki. Bundan sonra bu şekilde keşif günlerimiz olacağı konusunda anlaştık. Çandarlı, Urla, Seferihisar, Karaburun... Allah nasip ederse yine bu tarz yazılar yazarım okundukça. Vlog ya da gezi blogu pek tarzım değil ama hiç gitmeyenler için sadece fotoğraf bile olsa paylaşırım. ^^
Bunlar da Çeşme'nin meşhur rüzgar türbinleri. İki senede eklendikçe eklenmiş. Çok şaşırdım. Hatta yıkılmış bir köyün bile dibine yapılmışlardı. Keşke rengarenk olsalarmış. Geçerken dedim ki, bu türbinler Kore'de olsa kesin ticari zekalarını falan kullanırlardı. Ne bileyim rengarenk olsalar, dağlarda rengarenk çiçekler olsa, yol üstünde ailecek eğlenilebilecek bir alan olsa... O yolda ayak sürekli debriyajda fena oluyor yahu. Bir soluklanmak için Starbucksdan başka bir şey göremedim. *Heol*
Bu postlukta bu kadar olsun. Gezi blogu değiliz ama ilk defa böyle bir geziyi sizlerle paylaşmak istedim. Umarım hoş vakit geçirmişsinizdir minnoşlarım. Sonraki postlarda görüşmek üzere.
Bana ulaşmak ya da çektiğim fotoğrafları takip etmek için takip edebilirsiniz: